TAKİP ET

1 Ekim 2012 Pazartesi

Kuran’ın indiği şartlardayız.



Ne diyordu Kuran?









Neydi o günün sosyal ve ekonomik şartları?

Kuran baş düşman olarak kimi hedef almıştı?

Sorunların çözümü için neyi öneriyordu?

Kimleri koruyor, kimleri kınıyordu?

Kuran’a kimler karşı çıkıyor, Allah’ın Elçisi’ni kimler taşlıyordu?

Neden karşı çıkıyorlardı?

Karşı çıkanların tamamı (hemen hemen tamamı değil; tamamı) neden dindar kesimdendi? Kuran neden dindarları hedef alıyordu?

Allah’ın Elçisi neden göç etmek, vatanını terk etmek (Hicret) zorunda kalmıştı?

Ne diyordu Kuran?

Bu soruları cevaplamak için o günün şartlarını bilmek önemlidir; ancak bu kesinkes gerekli değildir. Bugünün şartlarını doğru tahlil edebiliyorsanız, bu sorulara doğru cevaplar üretmeniz mümkündür.

Çünkü, belki inanılacak gibi değil, ama tam da o günün şartlarında yaşıyoruz.

Bakın Marx, Engels’e yazdığı mektupta ne diyor:

“Bütün tek tanrılı dinler kurulu düzene karşı oluştu, örgütlendi, gelişti. Arabistan çöllerinde inanılmaz bir yokluk, yoksulluk, yozluk vardı. Müslümanlık, bir ‘isyan bayrağı’ olarak doğdu. Murabaha sermayesi her yere, her şeye hakimdi. Tefeciler ülkenin insanını soyuyor, soğana çeviriyordu. Ama fakirin fukaranın, göçebenin, yoksulun ideolojisi yoktu. Kendine şemsiye edineceği, kalkan olarak kullanabileceği bir felsefesi yoktu. Müslümanlık onu sağladı.” (Cengiz Özakıncı/İslam’da Bilimin Yükselişi Ve Çöküşü/Otopsi Yayınları/Ocak 2000/Sayfa 204-205)

O günlerde Araplar kız çocuklarını doğduğu anda gömüyordu; çünkü bilinenin aksine, bu, kız çocuklarına duyulan nefretten değil, korkudan kaynaklanıyordu. Tefeciler borcunu ödeyemeyen fakir fukaranın kız çocuklarını alıyor, randevu evlerinde çalıştırıyordu. (Kuran, kız çocuklarının diri diri gömülmesini şiddetle yerer ve bunun hesabının bir gün sorulacağını hatırlatır.)

Kuran işte bu şartlarda indi!

O günün kapitalistleri herkesi soyup soğana çeviriyor, insanları açlıkla baş başa bırakıyordu. (Bugün ülkemizde milyonlarca kişi işsiz, milyonlarca kişi açlık sınırında yaşıyor ve milyonlarca kişi resmen aç! Devletin bu soruna çare üretmede yetersiz kaldığı; uyguladığı liberal politikalarla esasen buna niyeti de olmadığı aşikar!)

Ve o günün insanı da aynen bugün gibi, olan biteni boş gözlerle seyrediyor, yöneticilerden kendilerini “gütmelerini” istiyordu. Oysa Kuran buna şiddetle karşı çıkıyor; “Ey iman edenler! Peygamberinizi çağırırken ‘bizi güt’ demeyin, ‘bizi gözet’ deyin.” diye uyarıyordu. (Bakara, 104)

O günlerde mal ve servetler aynen bugün olduğu gibi birkaç elde toplanmış, geri kalan kitle açlıkla boğuşur hale gelmişti. “Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın (Haşr,7) diye uyaran ayet bu nedenle inmişti.

Kuran baş düşman olarak zengin dindarları hedef almıştı; çünkü bu dindarlar -aynen bugün de olduğu gibi- fakirlik ve zenginliğin bir kader olduğunu iddia ediyor, inanılması güç ama yine aynen bugün olduğu gibi, zekatı verilmiş servetlerin helal olduğunu ve bu servetleri istedikleri gibi kullanmalarının günah olmadığını iddia ediyorlardı. “Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi?!.” (Hud, 87) mealindeki ayet bu nedenle indi işte! Çünkü Allah’ın Elçisi de aynı şeyleri söylüyordu.

Kuran, sorunların çözümü için “paylaşmayı” ve “eşitlenmeyi” öneriyordu; çünkü biliyordu ki paylaşmadan ve eşitlenmeden gerçek İslam’ı ortaya koymak mümkün değildir. “Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: ‘Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanınu verin’. İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz!” (Bakara, 219) mealindeki ayet ve “Allah rızıkta kiminizi kiminizden üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar!” (Nahl, 71) mealindeki ayet tam da bu nedenle indi.

Zenginler, mallarını yoksullarla paylaşmıyorlar, eşitlenmiyorlar ve bu nedenle Yaratılış’a karşı çıkmış oluyorlardı; çünkü o mal ve nimetler tüm insanlar arasında eşit bölüşülmek üzere yaratılmıştı.

Kuran, fakiri fukarayı koruyor, zengini sürekli olarak cehennemle tehdit ediyordu. (Birçok ayet)

Kuran’a karşı koyanlar sanıldığı gibi dinsizler veya ateistler değil, o günün dindarlarıydı; çünkü Kuran’ın doğrudan doğruya kendilerini hedef aldığını biliyor, Allah’ın Elçisi’ni (O’na selam olsun) bu nedenle rahatsız ediyorlardı. Allah’ın Elçisi bu dindarların baskıları nedeniyle hicret etmek zorunda kalmıştı; çünkü bu dindarlar onu öldürme planları yapıp duruyor, gördükleri yerde taşlıyorlardı. İnanılacak gibi gelmiyor ama bu dindarlar namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekat veriyor, hatta hacca bile gidiyorlardı.

Yapmadıkları iki şey, sadece iki şey vardı: Putlarından vazgeçmiyor ve servetlerin bölüşülmesini içlerine sindiremiyorlardı.

Ne diyordu Kuran:

“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur!” diyordu ve “mal ve nimetleri aranızda eşit olarak paylaşacaksınız!” diye ekliyordu.

Bu bir öneri değil, düpedüz bir emirdi!

Bugün açık şirk tarihe karıştı, ama mal ve nimetlerin paylaşılması meselesi aynen o gün olduğu gibi bugün de sorunların en büyüğü. “Gizli şirk”, yani “riya” ise dizboyu! Etrafınıza şöyle bir bakın, tonlarca riyaya şahit olacaksınız! Allah’ın Elçisi, benim ümmetimin riyası mal putu olacaktır, diye uyarıyor. AKP döneminde dolar milyarderi sayısı 6’dan 33’e boşuna yükselmedi!

Bakın, yüzyılımızın tartışmasız en büyük müçtehitlerinden biri ne diyor:

“Kur’an bir devlet şekli önermez ama her devlette egemen olması gereken doğal-evrensel ilkelerin tümünü önerir. Adalet, bîat (yönetenlere seçimle vekalet verme), şûra (demokratik yönetim), emeğin egemenliği, dindarlığın değil ehliyet ve liyakatin üstünlük ölçüsü yapılması, ribanın (kapitalin emek dışı etkilerle artmasının) yasaklanması… bu ölümsüz ilkelerden bazılarıdır. Bu ilkeler dikkatle incelendiğinde, Kur’an’ın, ileri derecede paylaşımcı bir toplum ve ileri derecede paylaştırıcı bir devlet istediği açıkça ortaya çıkar. Bu ‘ileri derecede’ ifadesine bakarak bu toplum ve devleti ‘sosyalist’ olarak vasıflandırmak, sosyalizmi büyük harflerle yazmamak kaydıyla doğrudur. Böyle yapıldığında İslam sosyalizme uydurulmuş olmaz, sosyalizm İslam’ın bir uzantısı olarak gösterilmiş olur. Bizim yapmak istediğimiz de budur. Ancak şunu unutmamak lazım ki, Kur’an’ın ileri derecede paylaşımcı toplum ve devlet anlayışını, bugünkü kuşaklara bugünkü terimlerle anlatmak diye bir zorunluluk varsa -ki vardır- İslam’ın ileri derecede bir sosyalist toplum ve düzen getirdiğinin ifade edilmesi bir vicdan ve iman borcudur. Kapitalizmin baş ağaları ve onların uydusu maraba kapitalistleri bu gerçekleri savsaklamak ve saklamak için ‘sosyalist’ lafını, haram lokmalarla pislenmiş dillerine dolayarak gerçeği söyleyenleri itham için kullanırlar. Onları, bu ucuz dincilik oyunlarıyla etkisiz kılmak ve neticede, Kur’an dinini bir tür ‘abdestli kapitalizm’ sistemine dönüştürmek isterler. Toplum paylaşmıyorsa devlet paylaştıracaktır. Allah’ın kanunu budur. Bunu görmezlikten gelenler Allah’ın değil, çıkarlarıyla putlarının kulu olurlar.” (Yaşar Nuri Öztürk/Maun Suresi Böyle Buyurdu/Yeni Boyut, 2011)

Ne diyor bu büyük müçtehit:

“Toplum paylaşmıyorsa devlet paylaştıracaktır. Allah’ın kanunu budur!”

Gün, yukarıda anlatılanlar doğrultusunda, Kuran’ı tekrar okuma günüdür.

Bu yapıldığında görülecektir ki, bugün gerçekten Kuran’ın indiği şartlarda yaşamaktayız ve İslam Marx’ın söylediği gibi bir “isyan bayrağı” olarak işlev görmek; bunu gerçekleştirebilmek için de sol hareketle bütüneşmek zorunda.

“Bugünkü Müslümanlar?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Söylenecek söz ağırdır, ama ne yaparsınız ki başka çare de yoktur: 

Bugünün Müslümanları, ne yazık ki, o günün müşrikleri düzeyinden öteye gidememişlerdir ve gitmeye de pek niyetli görünmemektedirler.

Yaptıkları şey, emperyalizm ve kapitalizmle kol kola/omuz omuza, ezilenleri ve ezilen ülkeleri kalleşçe arkadan hançerleyip, ezan okunan hoparlörü sonuna kadar açarak namaz kılmayanlardan intikam almaktan ibarettir!

Acı değil mi!

Gün, Kuran’ı tekrar okuma günüdür!

Allah’a emanet olun…

Yılmaz Yunak

ulusalkanal.com.tr
 

Reklam Alanı

Reklam Alanı
gündemde ne var

Galeri

Biraz Tebessüm