TAKİP ET

22 Ocak 2013 Salı

akepe’nin peygamberi apo'mu ?

imralı ve hudeybiye






İmralı görüşmeleri tartışması sürerken, Fethullah Gülen Hudeybiye Anlaşması’na gönderme yapan bir açıklamada bulundu. “Sulh hayırdır, hayır sulhtadır” diyerek terörle müzakere konusunda “barış”ın önemine vurgu yapan Gülen, Hudeybiye Anlaşması örneğini vererek İslam tarihinde yaşanan barış anlaşması sürecini bugünkü müzakerelere bağladı ve İmralı görüşmelerine “Hudeybiye perspektifi”nden bakan bir yorum getirdi.

Hz. Muhammed’in yanındaki 1600 kişiyle umre için yola çıkıp Hudeybiye’de müşriklere karşı takındığı temkinli duruşun, fetihle sonuçlandığını söyleyen Gülen, hükümetin İmralı’yla müzakeresini Hz. Muhammed’in Mekkeli müşriklerle olan anlaşmasına benzeterek şöyle devam etti:

“Bize ters gelen bazı şeyler olabilir; ‘Keşke şu görüşme olmasa.. şu anlaşma olmasa.. şu uzlaşma olmasa.. biz Türk milleti.. şöyle onurumuz var, böyle gururumuz var; boyun eğmesek.. bazı şeylere evet demesek’ denilebilir. Muhtemel o türlü şeylerle bazı problemler çözülecekse, işte o Hudeybiye Sulhu mülahazasıyla, Hudeybiye Sulhu’ndaki mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım. Güzergâh emniyetini tehlikeye atmamak lazım. Ülkenin parçalanmasına meydan vermemek lazım. Devletimizin bir devlet-i aliyye olması istikametinde yoluna devam etmesini sağlamak lazım. Devletler muvazenesinde muvazene unsuru olmasını sağlamak lazım. Bu kadar vâridâtı, getirisi olan bir şey karşısında bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanabiliriz.”

Konuşmasında sürekli olarak toplumsal barış sürecinden ve bunun için birçok şeyin yapılabilineceğini belirten Gülen’in ardından Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Fethullah Gülen’in MİT-İmralı görüşmeleriyle Hudeybiye’yi ilişkilendiren açıklaması üzerine bir yazı yazdı.

Fethullah Gülen’in açıklamasını değerlendiren Akdoğan, geçmişte yaşanan süreçlere bakılarak bugün için birebir benzetmeler yapılamayacağını belirtirken, bunun aynı zamanda inanan insanların gözünde bir örnek olacağının da altını çizdi.

Başbakan’ın Başdanışmanı tarafından yapılan bu açıklama, İmralı ile müzakere sürecinin hükümet tarafından da benzer şekilde görüldüğünü göstermesi bakımından önemli.
hudeybiye’de ne oldu ?

Hicret’in (622) altıncı yılında Hz. Muhammed ve yanındaki 1600 Müslüman umre için Mekke’ye doğru yola çıkar. Halid bin Velid komutasındaki Mekkeli müşrikler de bunu engellemek üzere silahlanır ve onları karşılamaya hazırlanır.

Mekke yolunda Hz. Muhammed’in devesi Hudeybiye’de aniden durur ve hareket etmez. Bu durum Fil Suresi’ne konu olan olayla bağlantılanır. Habeş Kralı Ebrehe, fillerden kurulu ordusuyla Mekke’yi yıkmak üzere yola çıkar, ancak Mekke’ye varmadan tüm ordusu gökten kızgın taş atan ebabil kuşları tarafından yok edilir. Bu olayla bağlantılı olarak Hz. Muhammed yanındakilere “Filin Mekke’ye girmesini engelleyen güç, bu deveyi de çökertti” diyerek farklı bir gelişmenin işaretini verir. Ve Hudeybiye’de Mekkeli müşriklerle bir anlaşma yapmak üzere haber gönderir. Anlaşma imzalanır.

Anlaşma Müslümanlar aleyhinde ağır meddeler içermektedir. Ve hatta anlaşmanın imzalanma süreci bile Müslümanlara ağır gelmiştir. Mekkelilerin müzakerecisi Bedir Savaşı’nda esir düşen ve fidyeyle serbest kalan Süheyl ibn Amr’dır ve anlaşma metninin ilk cümlesine “Allah’ın elçisi Mumammed, Süheyl ibn Amr ile şu anlaşmaya vardı” sözüne itiraz eder. “Eğer seni Allah’ın elçisi olarak kabul etmiş olsaydık, Mekke’ye girişini zaten engellemezdik” der ve sonunda Hz. Muhammed anlaşmada geçen “Allah’ın elçisi” kısmını eliyle silerek yalnızca “Muhammed ibn Abdullah” yazar.

Bu durum Müslümanların o kadar zoruna gider ki anlaşmanın katipliğini yapan Hz. Ali ve Hz. Ömer şaşkınlıklarını gizleyemezler. Anlaşmayla Müslümanların o yıl hac yapmaları engellenir. Mekkelilerden Müslümanlara sığınanlar olursa hemen iade edilecek, tersi durumda yani Müslümanlardan birisi Mekkelilere sığınırsa iade edilmeyecektir.

Müslümanlar kendilerini aşağılanmış hissetmektedir ancak Hudeybiye’den Medine’ye dönüşte Fetih Suresi nazil olur:

“Biz sana apaçık bir zaferi ihsan ettik.”
hudeybiye’de kim kimdir ?

Akdoğan da yazısında yukarıda bahsettiğimiz Hudeybiye Anlaşması’nın Müslümanlar üzerindeki etkisini anlatıyor ve Fetih Suresi örneğini öne çıkararak, İmralı sürecinin başarısını ortaya koymaya çalışıyor.

“Hz. Peygamber ölümüne mücadele resti çekerek kararlılığını göstermiş ama anlaşma teklifini de kendisi götürmüştür. Anlaşma zahiren zillet gibi görünen maddeler içerse de neticesi çok hayırlı olmuştur. Hz. Peygamberin yolunu kesenler daha sonra onun en büyük savunucusu haline gelmiştir”. diyen Akdoğan bir anlamda müzakere sürecinde hükümetin tutumuna gönderme yapıyor ve sonucun hayırlı olacağını söylemek istiyor.

Akdoğan yazısından birkaç gün önce de Akit gazetesinin Ankara temsilciliğini ziyaret ederek müzakere konusunda bazı açıklamalarda bulunmuştu.

Müzakerelerin Türk milletinde yarattığı huzursuzluğun farkında olan Akdoğan’ın, Hz. Peygamber döneminde yapılan anlaşmayı öne çıkarması ve bunun üzerinden bir kabullenme yaratmaya çalışması anlaşılabilir. Ancak bizzat Akdoğan’ın müzakere sürecine nasıl gelindiği konusundaki açıklamaları, Hudeybiye örneğindeki aktörlerin yerinin gösterilmek istendiği gibi olmadığını ortaya koyuyor.

Akdoğan, İmralı görüşmeleri sürecine PKK’ya karşı yürütülen şehirde KCK ve kırlarda da başarılı operasyonlar sonucu gelindiğini şöyle ifade ediyor:

“Hükümet-İmralı görüşmeleri devletin bir acziyeti, zaafı, bir yenilgisinin neticesi değil. Terör örgütünün bütün bu hedeflerinin boşa çıkartlmasının, ciddi bir bozgun ve hezimet yaşamasının neticesinde gelinen bir nokta. Yani İmralı, eskiden buna Oslo süreci de dahil, ne kadar çok eylem olursa ben o kadar muhatap alınırım anlayışındaydı. Bu yüzden eylemlerin olmasını da bu şekilde el altından destekliyordu. Eylem olduğu kadar kendisinin ciddiye alınacağı kanatine sahipti. Şimdi devlet ne yaptı? Bütün kapıları kapattı.”

KCK operasyonları ile PKK’nın şehir gücünü ve mali gücünü kıran hükümet, kırda da yapılan başarılı operasyonlarla PKK’ya büyük darbe indirdi. Akdoğan’ın söylediği gibi “barış” sürecine PKK’ya karşı mücadele sonrası gelindi ve görüldüğü üzere bu konuda eli güçlü olan Hükümet’in kendisi.

Durum böyle olunca, Hudeybiye’nin aktörlerinin kimler olduğu konusu daha net ortaya çıkıyor.
akepe’nin peygamberi apo mu ?

İmları ile müzakere sürecinde hükümetin PKK’ya karşı başarılı opersyonlarına vurgu yapan Akdoğan, müzakere sürecinde güçlü olan tarafın hükümet olduğunu ortaya koyuyor.

Hudeybiye’ye baktığımızda ise, kalabalık Mekke ordusuyla karşı karşıya kalan Hz. Muhammed ve müminler, stratejik bir tercihle barış yolunu seçiyor ve Fetih Suresi’nde müjdelenen zaferi, gerçek anlamda verilen bu kararla elde ediyor.

Gerek anlaşma öncesine, gerekse anlaşma sırasındaki maddelere baktığımızda zayıf olan taraf Müslümanlar, güçlü taraf ise Mekkeli müşriklerdi.

Eğer Hz. Muhammed, Mekkelilerle savaşı tercih etmiş olsa, zafer değil hezimet elde edecek, etrafındaki inananların da hata belki kendisinin de hayatını riske atacaktı. Ama o İslam’ı yaşatmak için böyle bir riske girmedi ve onur kırıcı da olsa bu barış ­antlaşmasını imzaladı.
yani günümüzdeki i̇mralı süreci ile kıyaslarsak
hz. muhammed’in durumu ile hükümetin ve
başbakan’ın durumu birbirine tamamıyla terstir.

Bu durumda Akdoğan ve sözcüsü olduğu AKP kendilerini Mekkeli müşriklere ve liderleri Tayyip Erdoğan’ı da Halid bin Velid’e benzetmiş, Apo’ya ise Hudeybiye’nin Hz. Muhammed’i rolünü biçmiş oluyor.

Siz bakmayın Hz. Muhammed’in hayatından verilen örneklere, onun siyasi tercihlerini izlediklerini göstermeye; bu sayede dürüst, milliyetçi, inançlı insanların gözünü boyamaya, gönlünü çalmaya ve bebek katili teröristlerle masaya oturmayı kabullendirmeye çalışmalarına…

Eğer Fethullahçılar ve AKP’liler, ­ gerçekten Hudeybiye ruhuna sahiplerse, bilelim ki Apo’yu peygamber olarak görmektedirler…


Tuğrul ÇELİK

http://turksolu.org/391/celik391.htm
 

Reklam Alanı

Reklam Alanı
gündemde ne var

Galeri

Biraz Tebessüm