Fetullahçıların Devleti Ele Geçirme Stratejisinin Yol
Haritasından Bir Kesit!
ŞAKİRT ANLATIYOR - 2
Hiç müzik dinlemezdik, kola
içmezdik ve hep kumaş pantolon giyerdik. Kız arkadaşımız asla olmazdı, okulda
yüzlerine bile bakmazdık. Sokakta hep yere bakarak ve hızlı hızlı yürürdük.
Ağabeyimizin dedikleri ana-babamızdan önemliydi. Mehmet Kafkas'ın 'Geçmişi
Bilmek' ve 'Milli Mücadelede Öncüler' adlı kitaplarını okuyorduk. Atatürk
masondu, deccaldi. Atatürk Kemal'di, Kemal Ağa idi. Atatürk baş eğlencemizdi.
Okuldaki hocaların bazısı 'duruma uyanmıştı', biz 'tedbir dairesini'
genişleterek okuldan çıkınca arka sokaktan dolaşarak nur evine gidiyorduk,
içeri birer ikişer giriyorduk ve asla toplu çıkmıyorduk. Bize göre iki çeşit
adam vardı; 'müspet ve solcu'. Solcunun bir adı da 'kom' du. Kom, 'komünist'in
kısaltılmışıydı. Ve okuldaki bazı hocalar komdu. Özelikle de felsefeci.
Üniversite hazırlık dershanesi olan FEM'e lise ikinci sınıfta da kayıt
yaptırdık. Amaç hem iyi bir üniversite hem de 'hizmet' para kazansın idi.
Ortaokuldan beri ailelerimizi alıştırdığımız 'ağabeylerle ders çalışma' için
onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayrı bir önem vermeye başlamıştık. Bu
kalma dönemlerine biz 'kamp' diyorduk. Kamplarda ders çalışılır ve uzun vadeli
projelerimizi ağabeylerimize anlatarak onların direktifleri doğrultusunda
yaşamımızı planlardık. Ailelerimizle ağabeylerimizi ne zaman ve nasıl
tanıştıracağımızı ve her iki tarafın ne yapması gerektiğine varıncaya kadar her
şey planlanırdı. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki 'not' verirdi.
Evlerin bir imamı vardı, yani evden sorumlu olan kişi. İki yada üç ev bir semte
ve semt imamına bağlıydı. Semtler bölgelere, bölgeler büyük bölgelere, büyük
bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara,
kıtalar da en sonunda Hocaefendi'ye bağlıydı. Hatta öyle ki, O Muhterem Zat'a
Dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da 'hizmet'e katmak için ne
gerekiyorsa yapılmalı idi. Bu insanların hepsi birbirini denetler, not verir ve
bir üstündekine durumu iletirdi. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem
vardı.
Lise sonda FEM'in yurdunda kalmaya başlamıştık. Çekebildiğimiz kadar arkadaşı
FEM'e kayıt ettirmiştik nasıl olsa sonra 'ilgileniriz' diye. Yurtta, odadaki
durumdan pek haberi olmayan diğer kişileri de namaz kılma, çay içme ve türlü
türlü bahanelerle yanımıza çekmeyi başarıyorduk. Yani ağabeylerle danışıklı
dövüş şeklinde 'adam kafalama' tüm hızıyla devam ediyordu. Her birimizin
'ilgilendiği' arkadaşlar da zamanla 'şakirt' olma yolunda ilerliyordu.
Ağabeylerimizin düzenlediği maçlar, mangal partileri, çiğköfte partilerine
artık not ortalamasına falan da bakmaksızın İslami görüşe yakın ailelerden
çocukları seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu, kot pantolon giydik.
28 Şubat sürecinde Hocaefendi'nin video ve ses kasetlerini, kitaplarını
evlerden alarak kendi evlerimizde sakladık ve evlere Atatürk ile ilgili
kitaplar doldurduk. Evlerin çoğu yer değiştirdi. Bazı ağabeylerimiz 'tedbir'
gereği takma isim kullanmaya başladı. Cep telefonlarının pilini istişarelerde
söktük. Telefonda 'Hocaefendi, hizmet, sohbet' gibi kelimeleri kullanmayı
yasakladık. Bunların yerine 'maç yapmak, çay içmek, çorba içmek' gibi önceden
kodladığımız filleri kullanmaya başladık. Aslında yapılan her şey 'istişare'
adı altında yukardan gelen emirlerin bize verildiği toplantılarda
kararlaştırılıyordu. Yani 'istişare' yoktu, belki teferruatta vardı, ama her
şey bir emir zinciri vasıtasıyla bizim önümüze konuyordu.
Alıntıdır DEVAM EDECEK

